Bilgi
Parfüm’ün Kısa Tarihi | Parfüm Nasıl Bulundu?
Parfüm, güzel kokuların karıştırılmasıyla ortaya çıkan üründür. Latince tümüyle uçucu anlamına gelen “perfumum” sözcüğünden türemiştir.
Eski çağlarda Çinliler, Hindular, Mısırlılar, İsrailoğulları, Araplar, Yunanlar ve Romalılar tarafından kullanıldığı bilinmektedir.
Her ne kadar ilk parfümün nerede ne zaman ortaya çıktığını tespit edemesek de, kayıtlı tarihte bilinen en eski parfüme Mezoptamya’da, bundan 4000 yıl kadar öncesinde yani M.Ö. 2000’lü yıllarda rastlıyoruz. Tarihteki ilk parfümler bugünkü gibi kozmetik amaçlarla değil, daha çok dini ritüller için kullanılıyordu. Dini seremoniler için reçine, çamsakızı ve çeşitli otları yakan Mezopotamyalılar, parfümü cenaze törenlerinde de ölülerine rayiha vermek amacıyla kullanıyorlardı.
Günümüzden yaklaşık 5000 yıl önce, Mısırlılar güneş tanrıları “Râ” için güneşin doğuşundan batışına dek kokulu otlar yakarlardı. Ölülerini ise kokulu yağlar kullanarak mumyalar, mezarlarına parfüm şişeleri ve kokulu kremler koyarlardı. M.Ö. 3000’li yıllarda ilk parfümlerin ortaya çıktığı Mısır’da parfüm yapımı başlangıçta sadece din adamlarının tekelindeydi. Daha sonra bu kurallar biraz esnetilmiş ve imparatorlar ile kraliçelerin de parfüm yapmasına izin verilmiştir. Ölümden sonra yaşama inanan Mısırlılar ölüm sonrası hayata inandıkları için, cennete akrabalarının ruhlarını kokularından ayrıt edeceklerine inanıyor ve bu yüzden mumyalama esnasında parfümlere özel bir önem veriyorlardı. Nitekim, yapılan kazılarda Mısır Firavunu Tutankhamon’un mezarından parfüm şişeleri ve krem vazoları çıkarıldı.
Tarihteki en güzel kadınlardan biri olarak anılan Kleopatra’nın hüküm sürdüğü MÖ 1. yüzyılda, koku ve esans kullanımı Mısır’da doruğa ulaşmıştı. Gücünü ve yetkilerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalan Kleopatra, hükümdarlığını geri kazanmak amacı ile Roma İmparatoru Jül Sezar’ı işbirliğine çağırmış, ünlü imparatoru ikna etmek için güzelliği ile birlikte çok miktarda parfüm kullanmıştır. Jül Sezar’ın öldürülmesinin ardından Mısır’a geri dönüp kraliçe olan Kleopatra’yı ona fazlasıyla aşık Romalı devlet adamı Mark Anthony parfüm kokulu bir sandalda karşılamıştır. Kleopatra’nın şehre girişi onunla birlikte gelen yoğun bir koku bulutu sayesinde herkes tarafından öğrenilmiş oldu. Kleopatra’nın varlığı Mısır’da güzelliğe ve lükse olan ilginin arttığı bir dönemin yaşanmasına sebep olmuştur. Mısırlılar günlük hayatlarında ise kokulu yağlar ve pomatlar kullanırdı. Bunlar içinde en çok tercih ettikleri “kyphi” adını verdikleri kokulu bir yağdı.
Tarihte bilinen ilk parfüm Kyphi, notalarında kına, tarçın, ardıç, hintsümbülü, safran, bal, üzüm gibi toplamda 13 maddenin bileşeni ile yapılmış. Mısır’da yapılan kazılarda çıkan Kyphi ismini verdikleri parfümün sadece 12 notasını tabletlere yazmışlar, fakat 13. nota hala esrarengiz sırrını koruyor. Mısır halkının, bedenlerini damıtarak elde ettikleri merhem ve yağlarla ovdukları biliniyor. Banyo ve temizliklerine son derece dikkat eden Mısır halkı için parfüm günlük yaşantı içinde çok önemli bir yere sahiptir. Nefertiti (Mısır kraliçesi, Mısır Firavunu IV. Amenhotep’in eşi, Firavun Tutankhamun’un kayınvalidesi) yasemin banyosu yapar, banyodan sonra vücuduna sandal ağacı, amber ve ender rastlanan çiçek özleri sürerdi.
Mısır gibi köklü bir medeniyetten feyz alan, Asurlar, Babiller, Persler, Yunanlar, İbraniler, tüm dünyaya güzel kokuların damıtılarak esans elde etme işlemlerini yayarak, o devirlerde ciddi bir koku ticaretinin oluşmasına vesile olmuşlardır.
Çinliler ise, dünyanın diğer ucunda elbette boş durmamışlar, kendi etnik kökenlerine ve coğrafi şartlarına uygun olarak, daha farklı materyallerden koku üretmeye başlamışlar. Örneğin yine yapılan arkeolojik kazılardan biliyoruz ki, MÖ 2300 yılında erkek misk geyiklerinin salgılarını yasemin ve lotus çiçekleriyle karıştırıp, parfüm üretmişlerdir. Komşu ülkeleri Hindistan ise, yasemin, gül, nergis, sümbülteren gibi çiçekleri kullanarak, özellikle dini törenlerinde kutsal kabul ettikleri sandal ağacı ile bugün modern parfüm endüstrisinin oluşmasına en çok faydayı sağlamışlardır.
Ege’ye doğru baktığımızda ise, önceleri güzel koku sürünmeyi tanrılara bırakan Yunan halkı ile karşılaşıyoruz. Dini törenlerde özellikle kullandıkları güzel kokular, bir süre sonra halk tarafından da benimsenerek, şişelerin içine aktarılıp, günlük yaşamın bir parçası haline getirilmiştir. Elbette güzel kokulara olan merakları kadar, yazmayı ve arşivlemeyi de seven Yunanlar ilk parfüm kitabının yazılmasına da vesile olmuşlar. İlk parfüm kitabı MÖ 2. yüzyılda Apollonius tarafından yazıldı. Kitabın içeriğine baktığımızda, Yunanların parfümü 6 grupta ele aldığını görüyoruz. Tatlı, ekşi, yağlı, acı ve pis kokular. Halk özellikle saçlarını ve bedenlerini elde ettikleri esanslarla ovalar, şairler ise kokuların afrodizyak etkisini özellikle yazdıkları şiirlerde betimlemişlerdir.
Roma İmparatorluğu’nun erken dönemlerinde parfüm kullanımı oldukça popülerdi. Parfümü daha çok dini törenler ve cenazeler için kullanan Romalılar yeni kokular üretmekte de oldukça becerikliydiler. Roma imparatorluğunda parfümü bedenlerine sürmek yerine, elbise ve sancaklarına ve hatta evcil hayvanlarına kullanmışlar. İmparatorluğun yıkılmasıyla koku merkezi birden değişerek Arap yarımadasına geçiş yapmış hatta Arabistan bir dönem “koku yarımadası” olarak anılmaya başlanmış.
İbn Sina’nın buhar damıtmasını ilk geliştiren bilgin olduğu söyleniyor. Bu şekilde parfümlerin daha uzun süre saklanması kolaylığına erişilmiş, Avrupalılar ise, aynı yöntemi geliştirerek sıcak buharı anında soğutarak, kokuların hapsedilmesini sağlamışlar.
Parfümlerin içeriğinde olmazsa olmazlardan olan alkol ise, ünlü Arap bilgini El Razi’nin farklı bir çalışma yaparken, tesadüfen keşfettiği alkolün damıtılması başarısı ile sağlanmıştır. Bugün “eau de toilet” dediğimiz, alkollü parfümlerin çıkması El Razi’nin sayesinde olduğunu söylemek mümküdür. Eau d’Hongrie-Macar Suyu adıyla geçen parfümde, El Razi’nin alkolü damıtma becerisinden sonra yapılmış ve içerisinde lavanta ve biberiye yağlarının eklenmesi suretiyle hazırlanmıştır. Hatta 72 yaşındaki Macaristan Kraliçesi Elisabeth von Ungaro’nun Polonya kralını kullandığı Eau d’Hungrie parfümüyle baştan çıkardığı söylenmektedir.
Çağdaş niteliklere sahip ve bilinen ilk parfüm 14. yüzyılda, 1370 yılında yapıldı ve güzelliğiyle ünlü Macar kraliçesine atfedildi. Esans ve biberiye yağı ile alkol karışımından elde edilmiş, lavanta yağı ile zenginleştirilmiş bu karışıma özel bir isim verilmesi de unutulmamıştı: “Macar Suyu”.
16. yüzyılda cam sanatının ilerlemesiyle birlikte parfümün gelişme süreci de hızlandı. O yıllarda parfümün en çok üretilip tüketildiği ülke Fransa idi. Fakat parfümün vücuda sürülmesinin hastalıklara neden olacağı düşünülür, parfüm sadece pis kokuları maskelemek için kullanılırdı. Bu nedenle giysiler, eldivenler, mendiller, hatta mücevherler bile parfümlenirdi.
Fransa tarihini biraz incelemiş olanlar bilirler ki, o tarihlerde Fransa kötü bir koku bulutunun altında yaşıyor gibidir. Gerek şehirlerde kanalizasyon sisteminin olmaması, gerek Avrupalılar’ın o dönemlerde yıkanmayı sevmiyor olmaları nedeniye Fransa’nın büyük şehirlerinde bastırılması gereken bir koku yoğunluğu mevcut idi. Fransa’nın Versay Sarayı’nı gezdiren rehberler koca sarayda hiç tuvalet olmadığını, saray halkının tuvalet ihtiyacını perdelerin arkasında giderdikten sonra bir kumaş parçasına sararak sarayın bahçesine attığını anlatırlar. Hatta derler ki, topuklu ayakkabı da bu kumaş parçalarına basmadan bahçede gezinebilmek için icat edilmiştir. Gerçekten de parfümün Fransa’da bu denli yaygınlaşmasının sebebi, Kraliyet Ailesi ve zenginler tarafından su ve sabun yerine kullanılarak kötü vücut kokularının bastırılması amacıyla kullanılmasında yatmaktadır. Fransızlar, parfümün tene zarar verdiğini düşündükleri için derilerine direkt temas etmesinden hoşlanmazlardı. Bu yüzden parfümlü eldivenler Fransa’da çok moda olmuştu. Sadece eldiven de değildi tabi parfümlenerek kullanılan kürkler, eşarplar, evdeki aksesuarlar ve hatta mobilyalar bile parfümle yıkanırdı. Özellikle 17. ve 18. yüzyıllarda, parfüm endüstrisi oldukça gelişti. Özellikle Fransa‘nın Grasse bölgesi parfüm endüstrisinin kalbi, merkezi haline geldi. Napolyon’un her ay 60 büyük şişe yasemin parfümü kullandığı, karısı Josephine’in kullandığı parfümün kokusunun öldükten 60 yıl sonra dahi yatak odasında hissedilebildiği ise parfüm tarihine düşülmüş dedikodulardır.
19. Yüzyıl’da dünyada yaşanan endüstriyel gelişmeler birçok alandaki üretim tekniğini ve üretim modellerini değiştirmiş, parfüm dünyası da küçük atölyelerden büyük laboratuara ve modaevlerine taşınarak bugün bildiğimiz haline evrilmiştir. Modern kimya sanayi, insanların değişen yaşam tarzıları ile paralel değişen zevkleri parfüm sektörünü dev kozmetik markalarının milyonlarca dolar Ar-ge ve pazarlama yatırımı yaptığı büyük bir sektör haline getirmiştir.
20. Yüzyılda parfümler muhteşem şişeleriyle birer sanat eseri halini aldı. Parfümler vücut kokularını bastırmak için değil, kişiliklerin altını çizmek için kullanılmaya başlandı ve çağdaş yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline geldi.
Modern parfümeri 1806 da Jean Maria Farina tarafından Eau de Cologne’un pazarlanması ile başlamıştır. Almanya kaynaklı olan formülü 1818 yılında patent almıştır. Formülü alkol-su bazının portakal tomurcuğu, bergamot, biberiye ve limondan oluşan bir yağ ile kokulandırılmasından ibaretti. Ülkemizde ise 19. yy.da, gülyağı ile uçan yağ üretimine başlanmıştır. Isparta gül yağı, kalitesi ile dünyada aranan bir ürün olma özelliğindedir. Ancak dünyada, 19. Yüzyıl sonları ile 20. Yüzyıl başlarından itibaren Kimya sanayindeki çok hızlı gelişme ve sentetik kimyasal maddelerin eldesi koku konusunu da olumlu bir şekilde etkilemiştir. Diğer yandan dünya nüfusunun çok hızlı ve büyük oranda artışı, kültür düzeyindeki yükselme çok çeşitli kişisel temizlik, kozmetik ürünlerle, evsel ve endüstriyel temizlik ürünlerin büyük oranda üretilerek tüketilmesine neden olmuştur. Bu artışla paralel olarak koku maddelerine olan gereksinimde artmıştır. Naturel yağların çıkarıldığı bitkilerin bu ihtiyacı karşılayamaması sebebi ve kokuyu daha ucuza mal etmek amacı ile laboratuar ortamlarında oluşturulan sentetik hammaddelerin naturel yağlar ile karıştırılması ile oluşan “Kompoze Esans” doğmuş ve bugünde sanayi sektöründe önemli bir yer edinmiştir.
Parfüm Dünyasının İlkleri
İlk Parfümör: Dünyada bilinen ilk parfümör Mezopotamya’da yaşayan Tapputi’dir. Yazılı tabletlerde çeşitli kokular ürettiğinden bahsedilen Tapputi M.Ö. 2000’li yılllarda yaşamıştır ve kadındır.
İlk Parfümevi: En eski parfüm yapım tesisi Kıbrıs’ta bulunmuştur. Bronz çağ döneminde, M.Ö. 2000’li yıllarda faaliyet gösterdiği tespit edilen bu tesis, tanrılara adamak üzere kutsal bir parfümü üretmek üzere kurulmuştu ve toplam 4000 metrakarelik bir alanı kaplayan oldukça geniş bir işletmeydi. Sadece din adamlarının sürmesine izin verilen bu kutsal parfüm tarçın, mür apacı ve şeker kamışı karışımından yapılmaktaydı.
İlk Modern Parfüm: 1370 Macarlar’ın Kraliçe Elizabeth’inin kullanımı için Macaristan topraklarında üretilen parfüm, dünyadaki ilk modern parfüm olarak kabul edilmektedir. Alkolden oluşan bir solüsyon içerisinde esansların çözülmesini sağlayarak üretilen bu parfüm Macar’lar ile öylesine özdeşleşmişti ki bütün Avrupa onu ‘Macar Suyu’ olarak isimlendirmekteydi.
Not: Çeşitli Anonim Kaynaklardan Derlenmiştir.