Dünya üzerinde telsiz veya cep telefonu gibi bir çok iletişim cihazı haberleşme –veri transferi- amacıyla kullanılıyor. Ancak mesafe arttıkça bunların yerini doğrudan uydular aracılığı ile veri transferine olanak sağlayan cihazlar alıyor. Ancak söz konusu uzay olduğunda çok gelişmiş iletişim cihazlarına sahip olmak gerekiyor. Uzaya araştırma amacıyla gönderilen araçlar yeryüzünde bulunan çok gelişmiş sistemler aracılığı ile kontrol ediliyor.
Bir uzay aracı için iletişim olmazsa olmazlardan. Öyle ki iletişim koptuğu anda uzay aracı için harcanan tüm maliyetin ve emeklerin çöp olması demek. Uzay görevlerinde kullanılmakta olan iletişim sistemleri çok uzak mesafelerden, çok fazla verinin transfer edilmesine olanak sağlıyor. Örnek olarak yaklaşık 40 yıldır aktif görevine devam eden Voyager-1 uzay aracının Dünya’ya olan uzaklığı yaklaşık 20 milyar kilometredir. Dünya ile Güneş arasındaki mesafenin 150 milyon kilometre olduğunu düşündüğümüzde yaklaşık 75 katı gibi bir değere denk geliyor.
Uzay araçlarıyla mevcut iletişimin sağlanması radyo dalgaları ile sağlanıyor. Her uzay aracında radyo dalgalarını alan ve radyo dalgaları yayan sistemler bulunuyor. Uzay araçları tarafından gönderilen sinyaller ise Dünya üzerinde bulunan çok büyük antenler tarafından algılanıyor. Bu antenleri NASA’nın kullanmış olduğu çanak anten görsellerinden görebiliyoruz. Uzay aracı ile iletişimin kesintisiz olarak sürdürülebilmesi için antenlerin konumları oldukça dikkatli bir şekilde seçiliyor. Örneğin NASA’nın insanlı ve insansız tüm uzay araçları ile iletişim kurmak amacıyla kullandığı Deep Space Network (DSN) sisteminde yer alan üç istasyonun (ABD, İspanya ve Avusturalya) 360 derecelik görüş açısı sağlayan yerleşimi sayesinde uzay araçları istasyonların en az biriyle iletişim halinde kalabiliyor.
ABD’nin California eyaletinde Goldstone Uzay İletişim Merkezi isminde bir yer bulunuyor. Bu merkezde 70 metrelik çapa sahip parabolik antenler bulunuyor. Bu antenler NASA’nın uzay görevlerinde kullanılan araçlarla iletişimi sağlıyor. Yine California’da bulunan ve yukarıda bahsettiğim merkezin de bir parçası olduğu Deep Space Network (DSN) iletişim ağı, Güneş Sisteminin uzak noktalarındaki araçları bile takip edebiliyor.
Neil Armstrong’un Ay’ın yüzeyindeki ilk adımlarının görüntüsünden Jüpiter’in, Satürn’ün, Neptün’ün Voyager uzay aracı tarafından alınan ilk yakın görüntülerine kadar, hafızalara kazınmış birçok görüntü ve önemli veri Dünya’ya geçen yıl 50.yaşını kutlayan bu sistem sayesinde ulaştı.
Ancak transfer edilen veri miktarındaki olağanüstü artış iletişim sistemlerinde yeni teknolojilerin kullanılmasını zorunlu hale getiriyor. Bu neden özellikle son yıllarda lazer ışınlarının kullanıldığı iletişim sistemlerinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar devam ediyor.
Kaynak:
- http://bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/uzayin-cok-uzak-noktalarindaki-uzay-araclariyla-nasil-iletisim-kuruluyor
- http://uzay.org/uzay-araclari-ile-iletisim/
- https://gokbilimi.net/uzay-araclari-iletisim-yollari/