Hepimiz yaşantımız boyunca bir şeyler başarmak, başkaları tarafından beğenilmek, takdir görmek isteriz. Çünkü doğduğumuz andan itibaren zihinlerimizde hata yapmak, yanlış yapmak çok kötü bir sonuç olarak kodlandı. Herkes tarafından onaylanmak ve sevilmek için hata yapmamız kusursuz olmamız gerektiğine inanılır. Kendimizi hata yapmamaya o kadar şartlandırırız ki bırakın sakarlıkları en ufak dil sürçmesinde bile herkes benimle alay edecek, rezil oldum, ben şimdi ne yapacağım gibi düşünceler yumağında kaybolmaya başlarız. Aslında bu kimseler mükemmeliyetçi diye tabir edilen kişilerdir ve onlar için hata yapmak; sevilmemek, gözden düşmek, başarısızlık anlamına gelir. Aslında durum hiç de öyle değildir. Ufak hatalar yaptığınızda gözden düştüğünüzü ve sevilmeyeceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz bu durum sizi daha sevimli hale getiriyor desem? Hadi öyleyse yazımızı okumaya devam edin.
Tüm vücudumuza komut veren ve aynı zamanda duygu durumlarımızdan sorumlu olan beynimiz iki yarım küreden oluşur. Yüzeyi girintili çıkıntılı bir yapıya sahip olup dışardan gelen uyarıcıları alma, tepki verme, karar verme, gelen bilgileri depolama gibi birçok işleve sahip olan kontrol merkezidir. Beynimiz nasıl düşünür, karar verir? Beynimiz hala gizemlerle dolu sır perdesi gibi. Yapılan çalışmaların beyni tam manasıyla açıkladığı söylenemez. İşte bazı psikolojik etkiler bize ipucu vermektedir. Bu etkilerden birisi de Pratfall etkisi.
Pratfall etkisi ilk olarak 1966 yılında sosyal Psikolog Elliot Aronson tarafından incelenmiştir. Aronson birini neden başkalarından daha çok sevdiğimizi, beynimizin bazı kişilerden daha fazla hoşlanma nedenini Pratfall etki olarak bulmuştur. Bu etki kısaca şöyle tanımlanmaktadır; kişi ne kadar mükemmel değilse sevilme oranı o kadar artar. İşte bu teoriyi ortaya atan Elliot Aronson şöyle bir deney yapmıştır. Deneyde iki grup öğrenciye sorular sorulmuş öğrencilerin cevapları ses kaydına alınmış. Öğrencilerin cevapları gönüllülere dinletildiğinde ikinci grubu daha çok sevdikleri, onlardan daha çok hoşlandıkları görülmüş. Peki neden bu grup beğenilmiş diye soracak olursanız bu gruptaki öğrenciler soruları yanıtlarken hata yapıp önlerindeki kahveyi dökmüşler ve telaffuz hataları yapmışlar bu durum ise dinleyicilere daha samimi, doğal gelmiş ve bu gruptaki öğrencilere karşı sempati duymuşlardır. Görüldüğü gibi mükemmellik samimi gelmeyip araya mesafe koyduğu halde hata yapmak daha samimi ve içten gelmektedir.
Evet kusursuz insanlar soğuk ulaşılmaz kişiler olarak görülürler bu durumda sevilmek için yapılması gereken şey çok basit. Hata yapmaktan korkmamak. İlla sürekli hata yapın demiyoruz ama hata yaptığınız zaman kabullenin, çok ciddiye almayın, gülüp geçin. Çünkü hatalarımızı, sakarlıklarımızı kabul edip bunlara gülüp geçebiliyorsak kendimizle daha barışık olduğumuz anlamına geliyor ve bizi başkaları tarafından daha çok sevilebilir insan haline getiriyor.
Sonuç olarak hepimiz insanız ve hata yapmakta insan olmanın doğasının bir gerekliliği. Yazımızda da anlaşılacağı gibi hata yapmanın sanıldığının aksine getirisi oldukça fazla. Bu yüzden hata yapmaktan korkarak hayatı ıskalamayalım.
Uzun lafın kısası, yaptığımız hatalar hayatımızın hayati parçalarını hatta bazen hayatımızın en iyi parçalarını oluşturur.