Hepimizin bildiği gibi içinde bulunduğumuz çağ görselliğin neredeyse her şeyin önüne geçtiği bir çağ. Televizyonun, internetin özellikle de sosyal medyanın yaygınlaşması ve insanları kendini hapsetmesi ile birlikte görselliğin ön plana çıkması kaçınılmaz olmuştur. Bu görsellikle bağlantılı olarak ise güzellik kavramı çoğu kişide takıntı, kaygı haline gelmiştir.
Güzellik, kimimize göre hoşumuza giden şey, kimimize göre estetik bir beğeni, kimimize göre huy, kimimize göre de bakımlılık, bakımlı olmak demektir. Oldukça farklı görüşler olsa da güzellik tıpkı mutluluk gibi göreceli bir kavramdır.
Güzellik kavramı sadece insanoğlunu değil diğer canlıların yaşamını şekillendiren bir kavram olmuştur. Bilimsel olarak yapılan çalışmalar sonucunda üzerinde en fazla yatırım yapılan konuların başında güzellik geliyor. Öyle ki kozmetik sektörü ve estetik cerrahı alanında yapılan ve milyar dolarlarla ifade edilen yatırımlar bunu kanıtlar niteliktedir.
Eski çağlardan günümüze kadar bütün medeniyetlerde güzellik ile ilgili tartışma ve teoriler her zaman gündemde olmuştur. İşte bu yazımızda sizlere bu teorilerden biri olan ve zamanımızın özellikle de medya ve moda sektörünün ön plana çıkardığı güzellik anlayışını en iyi anlatan teorilerden biri olan Lorenz’in “Güzellik Teorisinden” bahsedeceğiz.
Bu teori Avusturyalı Etoloji uzmanı Konrad Lorenz tarafından ortaya çıkartılmıştır. Sunduğu teoriye ismini veren Lorenz, aynı zamanda hayvan davranışları üzerine gerçekleştirdiği çalışmalarıyla 1973 yılında “Tıp ve Fizyoloji” alanında Nobel Ödülü almaya layık görülmüştür. Lorenz, “Essays on Animal and Human Behaviour” (Hayvan ve İnsan Davranışları Üzerine Denemeler) isimli eserinde güzellik kavramından bahsederek bu kavramın nasıl geliştiğini ve canlılardaki güzellik algısının nasıl işlediğini ve nasıl anlaşıldığını ortaya koymuştur.
Lorenz aynı zamanda güzelliğin özellikle popüler kültürde subjektif olarak değerlendirildiği dönemlerde bu kavramın objektif dürtüsel işleyen mekanizmaya sahip olduğunu savunan ilk insanlardan birisidir.
Lorenz’e göre doğal güzellik duygusu bizde şefkat, sempati, sevgi, masumuiyet gibi hisleri harekete geçiren hormonal bir özelliğe sahiptir. Mesela yan yana iki canlı türünün hem yetişkin hem de daha yuvarlak hatlara ve pembemsi, kızıl renklere sahip yavru halleri konulduğunda insanlar bu hayvanlardan yavrulara ait özellikleri daha şefkatle ve sevgiyle karşıladıkları görülür ki bu durumu Lorenz, sahiplenme ve koruma içgüdüsünü harekete geçiren genetik yaratılış özelliği olarak açıklar. Lorenz’e göre bir şeyin güzelliğinin çekiciliğinin nedeni onun çocuksu yapıya sahip olmasından kaynaklanmaktadır.
Günümüzde Lorenz’in teorisini destekler nitelikte birçok durumla karşılaşmaktayız. Moda, kozmetik, reklamcılık gibi alanlarda bu etkiyi görmek mümkün. Mesela? Yardım kuruluşları tarafından reklamlarda çocukların oynatılması ya da kadınların makyajları; allıkla pembe renk verilen yanaklar, fondöten ile şeffaflaştırılmış pürüzsüz bir ten, rujla belirginleştirilen, kimi zamanda silikonla dolgunlaştırılan dudaklar ile karşı cinste sevgi sempati şefkat duygularını harekete geçiren çocukluk dönemlerini yansıtmaları Lorenz’in teorisinin ispatı gibidir. Makyajla çocuksuluğun fizyonomik özelliklerinden yararlanamayanlar ise soluğu estetik cerrahında alıyor. Botokslu yüzler, silikonlu dudaklar, takma saçlar vs. vs. Artık etrafımızda bu insanları ne çok görür olduk. Peki niye? Elbette bunun sebebi karşı cinsi etkileme ve beğenilme arzusu.
Oysa biraz da ruh güzelliğiyle ilgilensek daha iyi olmaz mı? Sorsanız herkes önce ruh güzelliğine, karaktere bakarım der. Ama!
Tabi ki bu kocaman bir YALAN! Ya da kendini kandırma.
Şu bir gerçek ki güzellik, kısa süren saltanattır. Önemli olan dış güzellik değil, iç güzelliktir. Çünkü dış güzellik, iç güzelliğin görünen kısmıdır. Keşke bunun bilincinde olabilsek ama bu imkansız gibi görünüyor. Ne desek boş! En iyisi şöyle diyelim;
Mevlana’nın güzel sözünden feyz almanız dileğiyle…
Güzellik baktığın şeyde değil, bakışında olmalı.
Güzel olan, yüz gözünün gördüğü değil, gönül gözüyle gördüğündür.