Bilgi
İsrail-Filistin Sorunu: Tarihi, Nedenleri ve Çözüm Önerileri
İsrail ve Filistin neden savaşıyor? Bu sorunun cevabı, tarihi, dini ve siyasi pek çok faktöre bağlı olarak değişebilir. Ancak genel olarak, bu iki tarafın da kendilerine ait bir devlet kurmak istedikleri ve bunun için de aynı toprakları talep ettikleri söylenebilir. Bu topraklar, hem Yahudilik hem de İslam için kutsal sayılan yerleri içeriyor. Bu nedenle, bölgede barışçıl bir çözüm bulmak oldukça zor.
İsrail-Filistin sorunu, 20. yüzyılın başlarında başladı. O dönemde Filistin toprakları Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği altındaydı. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın yenilmesiyle birlikte bu topraklar İngiltere’nin mandası altına girdi. İngiltere, Filistin’de hem Yahudilere hem de Araplara bir devlet vaat etti ancak bu vaadi yerine getiremedi. 1920’lerden itibaren Filistin’e Yahudi göçü arttı. Yahudiler, tarihi ve dini bağları olduğunu iddia ettikleri bu topraklarda bir yurt kurmak istiyorlardı. Araplar ise, Filistin’in bölünmesine karşı çıkıyorlardı.
1947 yılında Birleşmiş Milletler, Filistin’i ayrı bir Yahudi devleti ve Arap devleti olarak ikiye bölen bir bölünme planı önerdi. Bu plana göre Kudüs, uluslararası bir statüye sahip olacaktı. Ancak bu plan hem Yahudiler hem de Araplar tarafından kabul görmedi. 1948 yılında İngiltere’nin Filistin’den çekilmesiyle birlikte Yahudiler, İsrail Devleti’ni ilan ettiler. Bu ilan, Arap ülkelerinin tepkisini çekti ve İsrail ile Arap ülkeleri arasında bir savaş başladı. Savaş, ertesi yılın sonunda ateşkesle son bulsa bile İsrail, bölgenin büyük bir kısmını kontrol etmeye başlamıştı.
İsrail’in kuruluşuyla Avrupa’dan ve diğer Yahudi nüfusun yoğunlaştığı bölgelerden bu yeni devlete Yahudi göçü yaşandı. Bu göç dalgası, bölgedeki demografik yapıyı temelinden sarstı ve İsrail’in kuruluşundan beri devam eden karmaşık siyasi ve etnik dinamikleri beraberinde getirmiş oldu. Yahudiler arasında Filistin’e göç etme süreci, “Aliyah” adı verilen göç dalgalarıyla tanımlanıyor.
1970’lerden itibaren bazı Arap ülkeleri ve uluslararası toplum, İsrail-Filistin sorununu çözmek için girişimlerde bulundular. 1978 yılında imzalanan Camp David Anlaşması ile Mısır, İsrail’i tanıdı ve Sina Yarımadası’nı geri aldı. 1993 yılında imzalanan Oslo Anlaşması ile İsrail ve FKÖ arasında karşılıklı tanınma sağlandı ve Filistin Özerk Yönetimi kuruldu. 1994 yılında ise Ürdün ile barış anlaşması imzalandı.
Ancak bu anlaşmalar, bölgedeki sorunları tamamen çözemedi. İsrail’in Batı Şeria’da devam eden Yahudi yerleşim faaliyetleri, Filistinlilerin tepkisini çekti. Ayrıca Kudüs’ün statüsü de tartışmalara neden oldu. Kudüs, hem Yahudiler hem de Müslümanlar için kutsal sayılan bir şehir. Yahudiler, Kudüs’ü başkent olarak ilan ettiler. Filistinliler ise, Doğu Kudüs’ü başkent olarak istiyorlar. Ancak İsrail, Kudüs’ün bölünmez bir bütün olduğunu savunuyor.
2000 yılında, İsrail Başbakanı Ariel Şaron’un Mescid-i Aksa’ya ziyareti, Filistinlilerin büyük öfkesine neden oldu. Bu ziyaret, İkinci İntifada olarak bilinen Filistin ayaklanmasının başlangıcı oldu. Bu ayaklanma, 2005 yılına kadar sürdü ve binlerce kişinin ölümüne yol açtı.
2006 yılında, Gazze Şeridi’nde yapılan seçimleri Hamas kazandı. Hamas, İsrail’i tanımayan ve silahlı mücadeleyi savunan bir örgüt. Hamas’ın seçim zaferi, Filistin içinde de bölünmeye neden oldu. 2007 yılında, Hamas, Gazze Şeridi’ni kontrol altına aldı ve Filistin Özerk Yönetimi’nin elinde sadece Batı Şeria kaldı.
Hamas ile İsrail arasında sık sık çatışmalar yaşandı. Hamas, İsrail’e roket saldırıları düzenledi. İsrail de Gazze’ye hava saldırıları ve kara operasyonları yaptı. Bu çatışmalar, 2008-2009, 2012 ve 2014 yıllarında büyük savaşlara dönüştü. Bu savaşlarda binlerce Filistinli ve yüzlerce İsrailli hayatını kaybetti.
2021 yılında ise, Ramazan ayında Mescid-i Aksa’ya baskın düzenleyen İsrail polisi ve Doğu Kudüs’teki Şeyh Cerrah mahallesinde Filistinli ailelerin evlerinden zorla çıkarılması planı, yeni bir şiddet dalgasını tetikledi. Hamas, İsrail’e roket saldırısı başlattı. İsrail de Gazze’ye hava saldırısı düzenledi. Çatışmalarda şu ana kadar 300’den fazla Filistinli ve 10’dan fazla İsrailli hayatını kaybetti.
Çözüm Yolları
İsrail-Filistin sorununun çözümü için uluslararası toplumun önerdiği en yaygın formül, iki devletli çözümdür. Bu formüle göre, 1967 sınırlarına dayalı olarak bir İsrail devleti ve bir Filistin devleti kurulacak ve Kudüs iki taraf arasında paylaşılacaktır. Bu formül, BM Güvenlik Konseyi kararlarına ve Arap Barış Girişimi’ne de uygunluk göstermektedir.
Ancak bu formülün uygulanması için pek çok engel bulunmaktadır. Bunların başında, İsrail’in Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimleri gelmektedir. Bu yerleşimler, uluslararası hukuka göre yasadışıdır ve Filistin topraklarını parçalamaktadır. İsrail ise bu yerleşimleri güvenlik gerekçesiyle savunmaktadır.
Bir diğer engel ise, Filistin tarafının bölünmüş olmasıdır. Gazze Şeridi’ni kontrol eden Hamas ile Batı Şeria’yı yöneten Filistin Özerk Yönetimi arasında uzlaşı sağlanamamıştır. Hamas, İsrail’i tanımamakta ve silahlı mücadeleye devam etmektedir. Filistin Özerk Yönetimi ise barış görüşmelerine açık olduğunu belirtmektedir.
Bir başka engel de Kudüs’ün statüsüdür. Kudüs, hem Yahudiler hem de Müslümanlar için kutsal sayılan bir şehirdir. Yahudiler, Kudüs’ü başkent olarak ilan etmişlerdir. Filistinliler ise, Doğu Kudüs’ü başkent olarak istemektedirler. Ancak İsrail, Kudüs’ün bölünmez bir bütün olduğunu savunmaktadır. Bu nedenle, Kudüs’ün nasıl paylaşılacağı veya uluslararası bir statüye sahip olup olmayacağı konusunda bir anlaşma sağlanamamıştır.
İki devletli çözümün yanı sıra, başka çözüm yolları da önerilmektedir. Bunlardan biri, tek devletli çözümdür. Bu formüle göre, İsrail ve Filistin toprakları üzerinde tek bir demokratik ve çok kültürlü devlet kurulacaktır. Bu devlette, Yahudiler ve Filistinliler eşit haklara sahip olacak ve Kudüs ortak başkent olacaktır. Ancak bu formül, hem İsrail hem de Filistin tarafından kabul görmemektedir. İsrail, Yahudi karakterini kaybetmek istememektedir. Filistin ise, İsrail’in nüfus ve askeri üstünlüğünden dolayı eşitliğin sağlanamayacağından endişe etmektedir.
Bir diğer formül ise, konfederasyon modelidir. Bu formüle göre, İsrail ve Filistin ayrı ayrı devletler olarak kalacak ancak ortak bir çatı altında işbirliği yapacaklardır. Bu modelde, sınırlar açık olacak, vatandaşlar serbestçe dolaşabilecek ve Kudüs ortak yönetilecektir. Ancak bu formül de pek çok zorluk içermektedir. Örneğin, güvenlik, ekonomi, eğitim gibi konularda nasıl bir işbirliği yapılacağı ve hangi kurumların sorumlu olacağı belirsizdir.
Sonuç olarak, İsrail-Filistin sorunu, tarihi, dini ve siyasi pek çok boyutu olan karmaşık bir sorundur. Bölgede barışçıl bir çözüm bulmak için hem iki tarafın hem de uluslararası toplumun samimi ve kararlı bir şekilde çalışması gerekmektedir. Aksi takdirde, bu sorun daha fazla kan dökülmesine ve insan hakları ihlallerine neden olmaya devam edecektir.