Hafif bir eklem ağrısından tutun da kansere kadar o kadar çok hastalık var ki. Peki bu hastalıklar insan yaratılışından beri bizimle miydi? Yoksa bir şekilde bugüne mi geldiler?
Mumyalanmış insanlar veya arkeolojik kazılarda bulunan kemikler üzerinde yapılan genetik çalışmalar bizi doğrudan doğruya evrime götürüyor. Eski kemiklerden toplanan DNA örnekleriyle tarih içinde farklı zamanlardaki insan genomunu yeniden inşa edildikten sonra adaptasyon, çeşitli risk faktörleri ve genetik hastalıklarla ilgili oluşma ihtimali olan durumları değerlendirebiliyoruz. Böylece hastalığın varoluşu ve zaman içindeki değişimi hakkında bilgi edinebiliriz.
Herhangi bir kanser türünün veya herhangi bir hastalığın basit mutasyonlardan kaynaklandığı kanısı oldukça yaygındır. Bilinenin aksine bu sağlık sorunları genetiğimizdeki basit mutasyonlardan kaynaklanmıyor. Diyetler, mikroplar ve parazitler, herhangi bir deterjana verdiğiniz yanıt, maruz kaldığınız radyasyonlar gibi sayısız örnekteki durumlarda vücut, hasta olacağını anladığı anda bağışıklık sistemini devreye sokuyor. Tüm bu durumlarla bağışıklık sistemimiz arasındaki karmaşık ve çoğu zaman da dinamik olan bu savaş; aslında evrimle yakından alakalıdır. İlk insandan beri maruz kalınan durumlar sürekli ve hızlı bir şekilde değişerek insan vücudunu da bu tarz durumlara adapte etmeye çalışmaktadır.
Hastalıkları anlayabilmek için sadece insan genomu üzerinde yapılan araştırmaları değil, daha bütüncül bir yaklaşım olarak geçmişteki insanların nasıl sağlıklı olduğunu araştırmaya yönelmeliyiz.
Fakat bunun için çok sayıda zorluk var. Bu zorluklardan en önemlisi sadece iskeletten bilgi edinebileceğimiz gerçeği. Yani insan vücudundan geriye kalan tek şeyin kemikler olduğu zamanlarda bile kemikler bize sınırlı bilgi veriyor. Ama bu durumda elimizde güzel bir alternatif olan mumyalar kalıyor. Mumyalar her daim derin bir araştırma ve bilgi kaynağıdır. Buradaki dezavantaj da mumyaların belirli coğrafi alanlarda olması ve çok az sayıda olmalarıdır.
Başka bir kaynak ise koprolitler yani fosilleşmiş insan dışkısıdır. Aslında son derece ilginçtir. Antik diyet ve bağırsak hastalıkları hakkında çok şey öğrenebilirsiniz. Fakat bunlar oldukça çok nadir bulunurlar.
Bu noktada yapılan ilginç bir çalışma var. Çoğu insanın tartar olarak bildiği diş plaklarından yola çıkarak hastalıkların geçmişten günümüze kadar nasıl geldiği araştırılmış. Çalışmada neden kemik değil de diş plağının kullanıldığının nedeni diş plaklarının kemikler gibi fosilleşme özelliğine sahip olmasıdır.
Dişçinize gittiğinizde sıradan bir diş kontrolünde bile yaklaşık 15 ila 30 mg tartar temizletirsiniz. Fakat diş fırçalamanın bilinmediği antik zamanlarda dişlerin üzerinde bir ömür boyu 600 miligrama kadar birikebilirdi. Yıllar önce bol miktarda olan diş plakları insanların dışında hayvanlarda hatta neandertallerde bile vardır. Ve bu plaklar on binlerce yıl öncesine kadar uzanan zaman diliminde hep vardılar ve gelecekte de olacaklar O yüzden hastalıkların anlaşılmasında oldukça güzel bir veri.
Diş taşları basit olarak mikroskopta incelendiğinde ilk bulunan polenler bitki nişastası, et artıkları ve bolca bakteri bulunmuş. Bu bilgilerden yola çıkılarak genomik ve proteomikte bugün gelinen noktadaki teknolojiyi kullandığımızda daha detaylı bilgilere ulaşıldı. Ağızda var olan komensal ve patojenik bakterilerin doğrudan enfeksiyon ve iltihapla ilişkisi olduğu ortaya çıktı. Ağızda olan bu durum doğrudan üst solunum yolu hastalıklarıyla ilgili bilgilenmemizi sağlıyor.
İşte tüm bu bilgilerden yola çıkarak patojenlerin nasıl evrimleştiği ve neden bizi hasta etmeye devam ettikleri hakkında bilgi edinebiliriz.