19. Yüzyılın ortalarında bir papaz kendi minik bahçesinde bazı deneyler yapıyordu. Bezelyelerle yaptığı bu deneylerle esas kanıtlamaya çalıştığı şey bu bezelyelerin nesilden nesile özelliklerini nasıl aktardıklarını açıklamak için belli başlı kurallar dizisiydi. Hepinizin bildiği üzere bu adamın adı Gergor Mendel’di ve hayatı boyunca bu konuda verdiği bir dizi mücadele sonunda 1990 yılında Mendel yasalarının yeniden keşfiyle genlerin nasıl çalıştığına dair çalışmaları yapacak ve inceleyecek olan genetik bilimini gündeme getirmiştir.
Bezelyelerle başlayan yolculuk o kadar ilerledi ki günümüzde yaptığımız çalışmaları Mendel duysaydı belki de küçük dilini yutabilirdi.
1903 yılında W. Sutton genlerin üzerinde kromozom denilen bölgeler olabileceği fikrini öne sürdüğünde insanlar şaşırdı. Peki genlerimizi daha da ayrıntılı inceleyebilecek miydik? Ya da madem kalıtsal özellikler nesilden nesile genlerimizle aktarılıyorsa biz genlerimizin haritasını çıkarabilir miydik? Elbette ilerleyen yıllarda bu soruların hepsinin cevabı kocaman bir EVET oldu.
1902 yılına gelindiğinde Morgan ve arkadaşları Drosophila melanogaster diye tanımladıkları halk arasında popüler meyve sineğinin gen haritasını çıkardılar.Uzun yıllar bu alanda hep bir eksiklik vardı çalışmalar yapılıyordu ama net bir şekilde anlaşılamıyordu.
1944 yılına gelindiğinde DNA artık genetik bir materyal olarak herkes tarafından kabl gördüğünde kafalardaki sorulara biraz daha cevap bulundu. Hatta bu tarihe Genetiğin aydınlanma çağı diyebiliriz.
1966 yılına kadar DNA yapısı da çözüldü. Artık “Transkripsiyon” ve “Translasyon” süreçleri biliniyordu.
1970-1973 yılları arasında ise adeta bir devrim yaşandı. Yıllardır bir çok bilgi bilinmesine ramen deneylerin çok uzun zaman alması zor olması nedeniyle bir çare arayan bilim insanları rekombinant DNA teknolojisini keşfettiler.
Ve çağ atladık.
Minik adımlarla ilerleyen bilim genetik mühendisliğinin keşfiyle artık jet hızında ilerledi. Bir çağ kapandı. 2000 yılında insan genom projesi bile tamamlanmıştı. Bununla beraber artık DNA dizileme işlemi yapılabiliyordu. Böylece bu genlerle hastalıkların ilişkileri saptanmaya çalışıldı. Bir çok teknik geliştirildi. İşte bu tekniklerin tamamı şuan hayatımızda büyük bir öneme sahip olan biyoteknoloji kavramını doğurdu, yıllar bu kavramı adeta bir bebek misali büyüttü. Biyoteknoloji terimi günümüzde bilim için olan her şeyi kapsıyor, kapsayacak.