Bilgi
Dirilen Bitkiler
Gelecekte bizi bekleyen milyonlarca kıyamet senaryosundan belki de en gerçek ve en yakın olan susuz bir dünya senaryosudur. Kulağa oldukça korkutucu geliyor. Susuz bir dünya ile ilgili yüzlerce gerilim korku türünde senaryo yazılabilir. Böyle bir durumda bitkilerin tahılların yetişmediği, ormanların yok olduğu buna bağlı olarak da insanların açlık ve depresyonla mücadele ettiği bir dünya hayal edin.
Dünyada nüfusun artmasına bağlı olarak hem gıda hem de susuzluk problemi kaçınılmaz görünüyor. Bu konuyla ilgili çok sayıda araştırma mevcut. Biyomühendisler kurak bir ortamda bitki yetiştirmenin mümkün olup olmadığını tartışıyorlar ve bu konuda araştırmalar yapıyorlar. Kulağa çılgın bir fikir olarak gelse de çölün ortasında tamamen kuru bir şekilde duran hatta ölü olarak nitelendirebileceğiniz bitkiler, su ile buluştuklarında 12 ila 48 saat içerisinde dirilecek, yeşerecek ve büyümeye başlayacaklar. İşte bu olayın adı Biyomühendislik 😊
Şuan da yaklaşık olarak 7 milyar civarında olan dünya nüfusunun 2050 yılına kadar 9 ila 10 milyar arasında olacağı tahmin edilmektedir. Bu büyümenin çoğu Afrika’da olacaktır. Dünyadaki gıda ve tarım kuruluşları oluşacak bu talebi karşılamak için mevcut tarımsal faaliyetlerin yüzde 70 oranında artışını önermektedirler. Öngörülen kıtlıkla baş etmek için mutlaka tahıl yetiştirmek zorundayız ve bu %70 lik artışı öyle bir verimli yapmalıyız ki herhangi bir iklim değişikliğinde veya başka türlü bir felakette bu oran %69.9 a bile düşmemeli.
Yıldan yıla bile toprak veriminin değişmesi, o seneki yağmurların seyrek olması gibi parametreler tahıl üretimini doğrudan etkilerken 2050 yılında kuraklıkla beraber Afrika’nın çoğu bölgesinde, aslında dünyanın birçok bölgesinde durumun kötü olacağı öngörülüyor. Gıda üretimi için birtakım akıllıca yollar düşünmek zorunda olacağız. Bunlar arasında tercihen bazı kuraklığa dayanıklı tahıllar var.
Kuraklığa dayanıklı tahıllar elde etmek dünyanın en kolay işi değil. Bunun nedeni ise sudur. Su gezegenimizde yaşam için vazgeçilmezdir. Mikroptan, size ve bana kadar, yaşayan, aktif olarak metabolize olan tüm organizmalar baskın olarak sudan oluşmaktadırlar. Tüm hayat reaksiyonları suda olur. Suyun küçük bir miktar kaybı ölümle sonuçlanabilir. İnsan vücudunun yüzde 65’i sudan oluşmaktadır ki bunun yüzde 1’ini kaybettiğimizde ise ölürüz. Biz insanlar bu durumdan kaçınmak için adaptasyonlara gireriz. Bitkiler ise bu durumdan kaçamaz. Evinizde büyüttüğünüz çiçeğinize su vermezseniz bu duruma uyum sağlamak yerine hemen sararıp solacaktır .
Susuzluğa dayanıklı olan bitki türleri elbette vardır. Örneğin sulukent. Bunlar küçük olmalarının yanı sıra suyu oldukça iyi tutarlar ve oldukça yavaş büyürler. Çok derinlere köklerini gönderip yer altındaki su tedariklerini bulurlar ve durmadan içlerinden dolaştırıp kendilerini sulu tutarlar.
Diğer bitki ise Küçük Prens’ te de adı sıkça geçen baobabtur. Baş aşağı ağaç adı da verilmektedir, nedeni ise köklerin sürgünlere oranı öylesine fazladır ki ağaç sanki baş aşağı dikilmiş gibi görünür. Elbette kökler o bitkinin sulu kalması için gereklidir.
Aslında gelecekte muhtemel gördüğümüz felaket senaryolarında bizim işimize ne sulkent yarayacak ne de baobablar. Bizim için önemli olan buğday, pirinç ve mısır gibi tahıllar. Bunlar bitkisel besin kaynağımızın yüzde 95’ini oluşturur. Bunlardan çok fazla tohum elde edebiliriz. Tohumlar enerji yönünden zengindir, yani besin kalorisi çoktur, kıtlık zamanları için bolluk zamanında depolayabilirsiniz, ama bir dezavantajı var. Bir yıllıkların bitkisel dokuları, kökleri ve yaprakları kalıtımsal direnç, kaçınma ve tolerans özellikleri açısından çok fazla şeye sahip değildir. Bu bitkilerin üretimi için bazen bütün şartlar mükemmel olsa da yağmursuzluk sonucu bütün çabalar boşa gider ve bitkiler ölür. Hem bu tarz durumlara hem de yağmurun yağmadığı Afrika gibi kurak ülkelerde bitkilerin büyümesi ve verim alınması için biyomühendisler dirilen bitkileri inceleyerek çözüm buldular.
Dirilen Bitki Nedir?
Bu bitkiler yüzde 95’e kadar hücresel sularını kaybedebilirler, kuru, ölüye benzer durumda aylar veya yıllar boyunca kalabilirler, onlara su verdiğinizde, yeşerirler ve tekrar büyümeye başlarlar. Tohumlar gibi bunlar da kurumaya toleranslıdır. Bunu yapabilecek sadece 135 çiçek açan bitki türü vardır. Bu bitkiler her yönüyle araştırıldı. Fizyolojisinden tutun da genlerine kadar. Bu noktada aklımıza gelen ilk çözüm genetikle oynayarak normal bitkilere tahıllara bu dirilen bitkilerin genlerini ekleyerek kolay bir şekilde üretim yapmak olur. Fakat bir kısım insan genetiği değiştirilmiş gıdalara oldukça karşı. Bugün yediğimiz tüm mahsuller, buğday, pirinç ve mısır atalarına göre genetik olarak hayli değiştirilmişlerdir, ama onları genetik olarak değiştirilmiş saymayız. Çünkü geleneksel üretimle üretilmektedirler.
Sonuç
Bence ileride karşılaşacağımız susuzluk, kıtlık gibi insanoğlunun kıyameti diyebileceğimiz durumlarda dirilen bitkiler altın kadar kıymetli olacak.Bu tür bitkilerin üretilmesi neredeyse kaçınılmaz. Genetik mühendisliği yoluyla elde edilen bu bitkiler ileride bir gün karaborsada bile satılabilir.