Günümüzün en büyük sorunlarından birisi şüphesiz ‘işsizlik’. Eskiden lise mezunları hatta ilkokul mezunları bile kolayca iş bulabilirken şimdi bırakın üniversite mezunu olanı yüksek lisans ve doktora yapanlar bile işsizlikle mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Neden mi? nedeni çok basit dayın yoksa iş de yok.
Özellikle iş yaşamında akrabalara yönelik yapılan kayırmaları ifade eden bir terim olan nepotizm kavramı işsizliğin ana nedenini anlatır niteliktedir. Nepotizm, Türk Dil Kurumunda akraba ve yakın arkadaşları kayırma şeklinde ifade edilir. Halk arasında kullanılan torpil kavramına karşılık gelen bu terim Latincede yeğen anlamına gelen nepot ve İngilizce nephew sözcüğünden geldiği belirtilmiştir.
Nepotizm köken olarak, Rönesans öncesi Katolik papaların yeğenlerini kilise içinde üst düzey pozisyonlara getirmesine dayanmaktadır. Bu dönemdeki bu uygulamalar kilisenin etkinliğini olumsuz olarak etkilemiştir ve kilise cemaatinin de morallerini bozmuştur. Bu durum sonradan ideoloji haline gelmiş ve amca-yeğen, dayı- yeğen ilişkilerinden öteye geçerek günümüzde ahbap çavuş ilişkisi olarak tanımlanan karşılıklı çıkar gözeterek sıkı dostluk kurmaya dönüştürülmüştür.
Eski zamanlardan beri süregelen bu durumda kişinin bilgisi, becerisi, eğitimi, donanımı gibi kıstaslarına bakılmaksızın yöneticilerle bağının olup olmaması esas alınıyor. Özellikle iş yaşamında bazı kişilerin birilerinin tanıdığı, akrabası olduğu için işe alınması ya da terfi etmesi durumu hem haksızlıklara hem de diğer çalışanların iş veriminde düşüşe yol açıyor.
Şu bir gerçek ki adam kayırmanın temelinde haksızlık vardır. Haksız bir şekilde birine yardımda bulunmak ve ona iş bulma konusunda hakkı olmayan şeylerin verilmesi için gerekeni yapmak ahlaka aykırı bir durumdur. Ama bu kimin umurunda? Ülkemizde birilerine yalakalık yapmak adına haksız yere en iyi kadrolara, en iyi yerlere hep tanıdıklar getiriliyor. Ve maalesef ki bu insanların eğitim durumları, bu işte başarılı olup olamayacakları, bulunduğu yere fayda sağlayıp sağlayamayacağı hiç ama hiç önem arz etmiyor. Okumak, başarılı olmak, güzel bir CV’ye sahip olmak önemli değil. Yukarıda dayın varsa işin kolay eğer yoksa bunların hepsi hikâye. Durumundan bahsedip kendine bir yerlerde iş bulabilmek adına üst mevkilerdekilerle görüşmek neredeyse imkânsız. Çünkü seni odaya almadan önce sekreterin sorduğu soru: Seni kim gönderdi? Eğer bu soruya siyasi bir tanıdık ya da üst düzey bir yönetici ismi veremiyorsanız kibarca biz sizi sonra ararız deyip göndermelerine hazır olmalısınız. Sonra arıyorlar mı? Tabi ki hayır, çünkü senin onlara herhangi bir faydan olmayacak onların sana niye faydası dokunsun ki. Ne kadar acı öyle değil mi? Torpil dediğimiz bu olayın sonuçlarını gördükçe doğal olarak her şeyden soğuyoruz. Hele ki bu şekilde bir yerlere gelen insanların ne oldum delisi olmaları, küçük dağları ben yarattım havasına girip sizi küçük görmeleri, size emretme, nasihat verme vasfını kendinde görmeleri vs. dayanılacak gibi değil!
Ama yeter artık. Adam kayırmacı anlayış sona ersin. Tahammülümüz kalmadı!
Diyoruz ama bunun imkânsız olduğunu da biliyoruz.
Böyle insanların sonlarının ne olacağını hepimiz tahmin edebiliyoruz ve çoğuna şahitte oluyoruz, o yüzden boşverin. Siz siz olun toplumumuzun sağlıklı bir şekilde gelişmesi için işlerinizde adalet, güven, ahlak gibi ilkelere bağlı olun. Çalışıp alın teri dökerek, kendi çabalarınızla bir yerlere gelmeye gayret gösterin. Sırf bir işe girebilmek için birilerine yalakalık yapıp, kişiliğinizden ödün vermeyin. Vicdanınızın sesine kulak verin ve hakkınızla bir yerlere gelin.
Çünkü;
“Liyakat olmadan kazanılan, müstahak olmadan kaybedilir.” (Shakespeare)