Kırk yıl hatırı olan ve gerek kokusu gerek tadıyla yediden yetmişe herkesin sevgilisi olan kahvenin çok ilginç bir tarihi vardır. Bilinen dört rivayete göre bilim insanları kahvenin nereden nasıl günümüze kadar geldiğini açıklamaya çalışmaktadırlar.
İlk rivayete göre “Kaldi” adındaki bir çoban bir gün keçilerini otlatırken değişik bir çalı görür ve bu çalının ilginç kırmızı meyvelerden yiyen hayvanların daha hareketli olduğunu farkeder. Merak bu ya kendisi de bu büyülü meyvelerden yeyince verdiği hisse ve keyfe hayran kalmıştır. Bu çoban sayesinde kahvenin o müthiş etkisi kulaktan kulağa yayılmıştır.
Diğer rivayet ise, Etiyopya’ da yaşayan Şeyh Şazili adındaki Sufi Şeyhi’in kahveyi ilk bulan insan olduğu doğrultusundadır. Sufi şeyhimiz gece ibadetinde dinç ve uyanık olabilmek adına bir şeyler aramaya başlamış ve kahveyi keşfetmiştir. Böylece geleceri kahve içerek dinç ve uyanık kalmıştır.
Üçüncü rivayete göre kahveyi ilk içen kişi Cemalleddin Ebu Abdullah Muhammed İbn Said’dir. Bu kişi çıktığı bir yolculukta Etiyopya’ya giderken kahve içen bir toplulukla karşılaşmış ve kahvenin tadına bakmıştır. Memleketi olan Aden’e geri dönünce hastalanmış ve derdinin dermanı olarak kahve içmeyi görmüştür.Kahvenin onu iyileştirdiğini düşünse de aslına tarihte ilk kez kahvenin yorgunluk ve uyuşukluk giderme, canlılık ve dinçlik kazandırma özelliklerini keşfetmiş.
Son rivayete göre ise kahveyi ilk içen kişi Hazreti Süleyman’dır. Süleyman yolculukları sırasında uğradığı bir şehirde insanların bilinmeyen bir hastalığa yakalandığını görmüş. Bunun üzerine Yemen’den gelen kahve çekirdeklerini kavurarak bundan hazırladığı içeceği hastalara verir. Bunu içen hastalar iyileşir.
Osmanlı’da Kahve
Kahveyi ilk kim bulmuş ilk kim içmiş kesin olarak bilinmez ama Osmanlı zamanında kahve değişik aşamalardan geçen bazen yasaklanan bazen içilmesi serbest bırakılan bir içecek olarak günümüze gelmiştir. 1517 yılında Yemen Valisi Özdemir Paşa, Yemen’de içtiği vetadına hayran kaldığı kahveyi İstanbul’a getirmiştir. Böylece kahve Yavuz Sultan Selim döneminde ilk kez saray mutfağına girmiştir. Kısa sürede sarayda yaşayanlar için vazgeçilmez bir içecek haline dönüşen kahve için saray görevleri arasına “kahvecibaşı” adında bir de rütbe eklendi. Bu kişiler padişaha ve devlet büyüklerine kahve pişirip sundukları için güvenilir kişiler arasından seçilirdi. Bu sayede padişahla beraber kahvenin eşsiz tadına hayran kalan paşalar konaklarında kahve içmeye başladılar. İşte bu şekilde önce saraya sonra konaklara sonra da tüm İstanbul’a yayılmayı başardı kahve.. Hatta 1544 yılında Tahtakale’de ilk kahvehane açıldı.
Osmanlı İmparatorluğu 1536 yılında Yemen’i fethedince, o yıllarda aşırı tüketilen kahveye sınırlamalar getirilmiştir. Bu sınırlamalara kurallara dayanamayan kahve severler Hollandalılarla işbirliği yaparak Hindistan ve Endonezya’ya gittiler. Java’da kahve yetiştirmeye başladılar. Uygun iklim ortamını sayesinde kahveden oldukça iyi bir verim alındı.Sonuç olarak kahve küresel olarak ilk kez yaygınlaştı ve üretilmeye başladı.
Kahvenin helal mi haram mı olduğu konusundaki tartışmalar devam ederken o zamanın şeyhülislamı Bostanzade Mehmet Efendi kahvenin haram olmadığını, hatta faydalı olduğuna dair fetva vermiştir.
Çok ilginçdir ki 1600’lü yıllarda İstanbula gelen Venedikli tacirler, kahveyi götürdüler. Tarihi kaynaklarda Avrupalıların kahveyle ilk kez 1615’te tanışmış oldukları görülür.1645’te İtalya’ya 1643’te Paris’e ,1651’te ise Londra’ya ulaştı kahve. Sonra da tüm dünyada vazgeçilmez bir içecek haline dönüştü. Günümüzde hala vazgeçemediğimiz gerek kokusu gerek tadıyla bizi büyüleyen bir içecek olarak hala varlığını korumakta.
Bazen ”Çayın kalabalıkIa arası iyidir kahve yalnızIık ister” dedik içtik..
Bazen “Kahvemi, kadınımı sever gibi severim” dedik Eddie Izzard gibi..
Bazen ”Yüreğinden bir fincan kahve koy ki yüreğime, içer içmez kırk değiI bir ömür sende kaIayım” dedik Ümit Ziya AItı gibi..
Bazen ”Kötü bir kahve biIe hiç kahve oImamasından iyidir. ” dedik David Lynch gibi
Bazen en büyük umutsuzluklarda ”Kendimi öIdürmeIi mi yoksa bir bardak kahve mi içmeIiyim? ” dedik AIbert Camus gibi
Bazen de kırk yıl hatırı var dedik ya da bir fincan sıcak kahveyle kendi bazenlerimizi aradık durduk..
Kısacası gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül sohbet ister kahve bahane desek de yüzyılların vazgeçilmez içeceği olan kahve hala gündemde.
Kaynakça: Türkiye Tarihi 2, Sina Akşin, s.156