Bitkiler, hiç durmadan enerji ve oksijen üreten, doğayı temizleyen, ekolojik dengeyi sağlayan benzersiz sistemlere sahip olan canlılardır.
Biyosistemler arasında en çok dikkat çeken bitki olan “Su Sümbülü” ılıman ve subtropikal iklimlerde, tatlı suların yüzeyinde yaşar. Hızla çoğalıp yayılır ve göllerin, kanalların üstünü kaplar böylece güneş ışınlarının derinlere ulaşmasını önler, sudaki nitratı emer. Sonuç olarak ekosistemi karmakarışık bir duruma getirir. Bu bitkinin yarattığı zararlarla baş etmek için çeşitli yollara başvurulmuştur. Üzerine böcekler salınmış, mantarlar saçılmış ve hatta kimyasal sıvılar dökülerek yok edilmeye çalışılmıştır. Tabi ki bunların çevreye ayrıca zararları olmuştur. Ama bu çabalar pek önemli sonuçlar vermemiştir. Yapılan çalışmalar sonucunda bunların doğru olmadığı bulunmuştur, bugüne kadar faydasız ya da zararlı olarak nitelendirilen bu canlı biyolojik sistemlerin organik maddeleri büyük bir hızla absorblayıp, nitrat, fosfat ve ağır metalleri uzaklaştırabilme yeteneklerinin olduğu anlaşılmıştır.
Çevre dostu olan Jose Carlos Vargas çalışmaları sonucunda su sümbülünün, çok verimli bir filtre gibi çalıştığını, çünkü havadaki karbondioksiti hızla emdiğini, fotosentez olayına destek olduğunu ve en önemlisi de sudaki kirli maddeleri yok ettiğini gözlemlemiştir.
Doğal arıtma sistemi olan bu bitki arıtma işlevini evsel giderdeki maddeleri alarak yapıyor. Atık suyun içerisindeki azot, fosfor ve potasyum gibi maddeleri bitki kökleri ve çakıllar arasındaki mikroorganizmalar ile parçalıyor kalan su ise koku ve atıktan arındırılmış halde tarımsal sulamaya hazır hale geliyor.
Bu bitkinin yanı sıra, sulak-bataklık arazide yetişen, halk arasında hasır sazı diye bilinen Typha bitkisi ve göletlerin yüzeyinde olan su mercimeği de benzer özelliklere sahiptir
Sonuç olarak çevre kirliliği ile mücadelede ve toplumun hayat kalitesini iyileştirmek için pahalı teknikler ve yöntemler kullanmak yerine doğadaki mevcut biyolojik sistemlerin kullanılması daha avantajlı olacaktır.